Sonlara gelindiğinde hafifleyerek kaybolan. Önermem.
Benzerlikler üzerine;
Forumlarda öve öve bitirilemeyen en odunsu kokulardandır kendileri. Başkalarının sözüyle parfüm almamak lazım. Ne değişime uğradı, ne sürpriz yaptı; kolonya gibi dümdüz ilerledi durdu…Pozitif:
1) Açılışındaki ıslak çam etkisi ve ortalara geçişteki yoğun-değişken odunsular çarpıcı.
Negatif:
1) Karabiberli sunta kokusunu harika harman zannetmek.
2) Dümdüz giden, değişmeyen yapısıyla; yatakta dümdüz yatan, ceset gibi sevişen kadınları andırır.Notalar:
Üst: Selvi, Çam terebentini, Kafur ağacı. (ck: çam, sunta, çam reçinesi)
Kalp: Sedir, Kekik, Çam. (ck: karabiber, sedir)
Baz: Gürcü ahşabı, Tütsü, Yosun, Vetiver. (ck: -)
Tip: Baharatlı, Odunsu, Dumansı.
Cinsi: Maskülen
Üretim: Yeni Formül
Çıkış Yılı: 2008Koku rengi: Talaş
Referans: Biberli Sunta
Konsantrasyon: Eau de Toilette
Parfümör: Comme des Garçons
Doktrin: “Herkes kendinde eksik olanı sever.” – Arthur Schopenhauer
Related posts
5 Comments
Bir Cevap YazınCevabı iptal et
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (77)
- ★★★★★ şaheser (26)
- didaktik (30)
- english (10)
- eylencelik (24)
- film (1)
- hayat kanunları (19)
- hikaye (151)
- kitap (156)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (383)
- röportaj (3)
- tefrika (19)
Haftalarca gezmediğim kitapçı, sahaf kalmamıştı İki Gözüm Ayşe’yi bulabilmek için.
Yayın evi artık basmıyor, sahaflar satmıyordu.
Sonra bana Aziz Nesin’i , Cemal Süreya’yı uzatan eller İki Gözüm Ayşe’yi de uzattı.
İçimde bayram havası…
Nasıl bu kadar naif olunur, nasıl kelimeler ardı ardına bu denli güzel dizilir, bir başkası ondan sonra böyle güzel dizer mi kelimeleri Türkçe! Bilmiyorum, yani henüz rastlamadım.
Yazını görünce kitaplığın değerini bin misline çıkaran kitabı elime aldım.
Ben de benim için en özel olan satırları yazmak için.
Buraya yazdıkların, özellikle bu bölüm çok değerli, zira İki Gözüm Ayşe piyasa da yok, bulmak zulüm…
Okumak isteyenler için şahane bir kaynak olacak. Ellerine, gözlerine sağlık iki gözüm! ^_^
‘’Din bir kere girdiği o kafalardan o kafalar yok olmadan çıkmayan, hatta frengi mikrobu gibi nesilden nesile intikal eden en dehşetli bir afet.’’
‘’Ben bütün romantikler gibi daima içinde bulunduğum alemden başka bir aleme gitmeye hasret çeken, fakat bunu imkansız zanneden bir adamım.’’
‘’Burnun ucunu bile görmeyenler ne bahtiyardırlar.’’
‘’Konuşurken de böyleyim, çok kere, hatta her zaman. Asıl söylemek istediğimden başka şeyler söylerim. Asıl içimdekiler bana kelime ve cümle haline gelmeye tahammül edemeyecek gibi geliyor.’’
‘’Mütemadiyen içimde bir misafirlik hissi var, etrafımdaki hiçbir şeye ve hiç kimseye alıcı gözüyle ve sahiden alakadar olarak bakamıyorum.’’
‘’Heyecana gelen sizler, bütün bu kavgaların en şiddetlisi ve en çetini olan, bir insanın içindeki döğüşlere niçin bu kadar yabancı, soğuk ve lakayıt kalıyorsunuz?’’
‘’İnsan Marmara Çırası gibi yanıp tutuşmadıktan sonra aşıklık mı derim ben ona?’’
‘’Bu dostluğu, hatta evlenmek pahasına da olsa feda etmediğimiz belki çok iyi oldu. Bunları kendimi kandırmak için söylemiyorum, hakikaten böyle gibi görünüyor bana… Sen ne fikirdesin? Ben eminim ki sen evlensen, çoluk çocuk sahibi olsan, ben senin için bugün Sabahattin Ali olmaktan çıkmayacağım. Sen kocandan iyi beni, ben karımdan iyi seni anlayacağım… Kafalarımızın her şey rağmen birbirinden ayrılmaz bir tarafı var…’’
‘’Bir yere git, sırt üstü yat, gökyüzüne bak… Dünya da bundan enfes bir şey yoktur.’’
"Sabahattin Ali'nin bugün mezarının nerede olduğu bile bilinmiyor. Bu gibi kitaplar, mezarının yeri bile bilinmeyen, geçmiş hükümetlerin bir mezar yerini bile çok gördükleri Sabahattin Ali için dikilen gerçek mezar taşlarıdır."
UĞUR MUMCU
Böyle bir hizmet de ruhuna fatihadır… Zira her yazarın ortak isteği, daha çok insan tarafından okunmak olsa gerek. Bu özetlerle bunu yapıyorsunuz. Okuma sevginizi paylaşıp çoğaltıyorsunuz. Teşekkürler. Gözlerinize sağlık! Hepsi yüreğe dokunuyor ama tam seksen iki yıl olmuş şu satırlar yazılalı:
4.X.33 – Sinop
Sevgili Ayşe,
Rüyada insan bir şeyler söylemek, bağırmak ister, fakat ağzından en hafif bir savtın (sesin) bile çıkmadığını görür, fena halde sıkılır… Tıpkı öyleyim…
Herkesten uzak bir yerde, karanlık bir gecede… Otların ve yıldızların bile sustuğu bir anda, hiç kımıldamadan yanımda duran ve gözlerini asla bana çevirmeyen sevgili bir vücuda kafamda ve içimdekilerin akacağını, ancak onun beni anlayabileceğini zannediyorum.
Böyle bir sükutun belagati (anlatım gücü), hiçbir "mahluk"un diline verilmemiştir… Ve dikkat ettim, susanlar daha iyi anlaşıyorlar…
Ve sen de herhalde daha iyi anlaşılmak için susuyorsun. Çünkü yine bir aydır bir şeyler yazdığın yok. İmtihanlar vesaire sana bir mektupluk zaman bırakmayacak kadar insafsız olmasalar gerek. Düşün ki, yarın öbür gün çıkacağım, ve yan yana geldiğimiz zaman benim de sana şifahi sukut grevi yapmam muhtemeldir.
Diyeceksin ki: "Senin kadar çok konuşan bir adam sukut edebilir mi?" Belki de hakkın var, fakat bu benim sukutu çok sevmeme mani değildir. İnsanlar nasıl çok sevdikleri şeyleri az kullanırlarsa, ben de çok sevdiğim sukutu, gündelik yapmamak için az istimal ediyorum.
Ne yapsam, seni muallim olarak tasavvur etmek bir türlü elimden gelmiyor.
Kolları uzun ve düğmeli, yakası edebe muvafik şekilde kapalı bir rob ile, seni sınıfta, elindeki cetveli "hanımlar sustunuz!" diyerek sıralara vururken görmek isterim.
Ciddi bir eda ile, nöbetçi olduğun günler, bahçede dolaştığını, seni gören kızların yaramazlığı bırakarak yol vermek için birer kenara çekildiklerini, ve bu esnada önlüklerini düzeltmeye çalıştıklarını görmek isterim.
Icime dokundu iki gozum… cok ozledim
Öylesine güzel sev ki;kof bir ceviz içine dönüşmemek için.. Hiç gitmeyecek gibi her an gidecek gibi herşeyinle sev..
İçimizde sonsuz teller var ve herkeste farklı farklı. Bazen iki kişiden aynı sesi veren teller bulunuyor, o zaman 'Birbirimizi bulduk' diyorlar. Yalnız, sadece bu teller çalındığı sürece. Ne zaman ki diğer tellere geçiliyor, o zaman arada ne büyük bir ayrılık olduğu meydana çıkıyor.